Optik Gazete

Büyüklere Masallar "Nalıncı Keseri"

Gündem

Bizim anlatacağımız Nalıncı Ankara diyarında yaşayan biri. Aslında bu Nalıncı’nın kutsi bir işi, iyi bir mesleği var.

BÜYÜKLERE MASALLAR

Bir Varmış Bir Yokmuş…

Bir varmış, bir yokmuş…

Var varanın, sür sürenin… Baykuşu çoktur viranenin…
…..

Hak dost, veli dost… Babamdan kaldı bir eski post… Ben dikerim, o sökülür… Arasına bit, pire sokulur… Ufacığı bakla gibi, büyüceği toklu gibi…

…..

Fare takla tukla… Ne nohut bıraktı bu yıl ne de bakla… Kahveci kutuyu sakla, tiryaki olmuş o güdük fare…

…..

Bu kez de masalımıza ünlü masal derleyicisi, halk bilimi araştırmacısı ve yazar Naki TEZEL’in yazılarında rastladığımız uzun bir tekerlemesinden kısa alıntılarla başladık.

Bugün kadı, çığırtkan ve esnaf şeyhinin de yaşadığı toplulukların içinde yaşayan Nalıncı’yı anlatacağız.

Aman bu Nalıncı, o büyük zat Nalıncı Baba ile karıştırılmasın. 1500’lü yıllarda Bergama’da yaşayan Nalıncı Baba’nın hikayesini merak eden açar okur.

Bizim anlatacağımız Nalıncı ise Ankara diyarında yaşayan biri. Aslında bu Nalıncı’nın kutsi bir işi, iyi bir mesleği var. Ama gelin görün ki kendi huyu, suyu, karakteri ne işine, ne mesleğine denk. Sektörün içindeki tam bir çürük elma… Anlayacağınız bizim Nalıncı, bu tekerlemedeki baykuş, bit, pire ve fare misali bir adem…

Hani “nalıncının keseri gibi kendine yontmak” diye bir laf vardır ya, işte bizim Nalıncı, tam da o keserin sahibi. Derdi gücü nalın yapmakta değil, başkasının nalınlarını yontup, o yontuları kendine kazanç belleyenlerden!

Öyle bir Nalıncı ki, malzeme aldığı bir tüccara aylarca, yıllarca ödemesini yapmayıp, bekletiyor. Bunu kar sayıyor, “nasılsa öder” diye kendisine zaman veriliyor ama zaman da geçiyor, gidiyor. Tüccar sürekli o bölgedeki tahsilatçıya soruyor, tahsilatçı diyor ki “her gidişimde bin dereden bin su getiriyor ve ödemiyor vesselam.” Ve bir gün Nalıncı açık açık tahsilatçıya “git Kadı’ya bildir, ben ödeyemiyorum” diyor. Bakıyorlar ki çare yok. Kadı’ya başvuruluyor.

Konu Kadı’ya intikal edince, Nalıncı Kadı huzurunda demez mi ki “ben bu malzemeleri almadım.” Bildiğiniz yalan söylüyor.

Tahsilatçı şaşkın, Kadı şaşkın, Nalıncı pişkin.

Kadı tahsilatçıya diyor ki “varın gidin, evrak varsa getirin.”

Tahsilatçının elinde tüm evrak hazır aslında. Her şey yazılı, çizili. Ve bir tane malzeme değil ki konu. Birçok ayrı zamanda, birçok malzemeler alınmış. Dağ gibi ürünün, dağ gibi alacağı birikmiş. Dağ gibi olmuş evrak. Tahsilatçı ne yapsın bilemiyor. Dönüyor işin sahibi tüccara haber ediyor. Diyor ki “Evrakı hemen açıp yaysam Kadı’nın önüne, Nalıncı’nın başı derde girecek.”

Tüccar senelerdir bu işin içinde. Herkesin bildiği, saydığı, sevdiği, iş yaptığı bir ticaret adamı. “Ben Nalıncı’yı şahsen tanıyorum, bir de kendim doğrudan konuşup, derdi nedir anlayayım iyice. Kadı karşısında zorda kalmasın.” diye düşünüyor.

Tüccar da ister mi kendi aldığı yere parasını ödediği malın parası için bunca zaman beklesin. Üzerinde kaç kişilik çalışanın sorumluluğu var. Ticarette inişler çıkışlar olur, gereğinde destek verdiğini herkes bilir, insanlık ölmedi ya! Ama herkese bu kadar zaman tanınsa iş batar, dolayısıyla biriken alacak da sıkıntı yaratıyor bir yandan. “Bir kere de ben sorayım doğrudan, şimdi biz bu evrağı sunar kendimizi aklarız ama onun hali nice olur? Kadı karşısında yalan beyandan başı derde girmesin.” diyor ve Nalıncı’ya soruyor.

Aldığı cevapla şaşırıp kalıyor. Öyle bir beklenmedik cevap ki, tüccarının gözleri fal taşı gibi açılıyor. Kaç değişik toplulukla, kaç bölgede, kaç senelerdir mal satan Tüccar’ın başına hiç gelmemiş böylesi. Nalıncı basitçe diyor ki “Zaman kazanmak için yaptım.”

Vay vay ki, vay vay.

Bu Nalıncı bir yandan nalın yaparken, bir yandan da başka hesap peşinde. “En iyisi bizim bölgedeki Esnaf Teşkilatı’nın başına geçmek. İşte bunu becerirsem elime geçecek güç ile dediğim dedik, öttürdüğüm düdük misali davranır, biriken borçlarımı ödemekten kurtulurum nasılsa…” diye bir yöntem geliyor aklına… Ve kendi topluluğunun bölgesindeki Esnaf Teşkilatının yönetimine girmeye çalışıyor.

Ve gün geliyor hakikaten bu Nalıncı da bir önceki masalımızdaki Esnaf Şeyhi gibi  esnafların sözcüsü olacak bir pozisyona geliveriyor! Olana bakın bir! Kediye ciğeri emanet etmişler.

Anladınız mı şimdi bu Nalıncı’yı anlatmak için seçtiğim tekerlemeleri…

Masalımızın sonunda Nalıncı’ya ne oldu diye sorarsınız elbet, onu da anlatıvereyim. Adalet bu. Keskin kılıç. Nalıncı’nın da adalet karşısında hesap verdiği gün geliyor. Haksız kazandığı tüm mal varlığına el konup, kimsenin yüzüne bakamaz hale geliyor.

Gelelim hissesine bu kıssanın…

Hayatın içinde böyle karakteri olan insanlara dikkat edin! Bu tip insanlar belli mevkilere, sırf kendi ticaretlerini geliştirmek ve bal tutup parmağını yalamak isteyen zihniyet ile gelmektedir. Eskiden okulda bir sınıf başkanı seçerken bile iyi ahlaklı, çalışkan ve dürüst arkadaşlarımızı tercih ederdik. İşte sektörel olarak bizi yönetecek olan kişileri de seçeceğimiz zaman bu tip kişiliksizlerden uzak durmamız lazım.

Gökten üç elma düşmüş, biri anlatanın, bir dinleyenin, biri de Gargamel’in başına…

Gargamel’mi?

O da bir başka masalda…

H. Erol Harbi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.