Nuri GİZER ile Özel Röportaj!

EGE Gözlükçüler ve Optisyenler Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Sayın K. Nuri GİZER ile Çok Özel Röportaj!

Nuri GİZER ile Özel Röportaj!
22 Eylül 2015 Salı 14:12


Optik sektörünün sağlıklı büyümesi ve gelişmesi hakkında, özellikle de bir sektör temsilcisi olarak derneklerin geleceği üzerine, sektörümüzün önemli isimleri arasında yer alan K. Nuri Gizer Bey ile keyifle okuyacağınız bir söyleşi gerçekleştirdik.

Zincir mağazaların sektörün gelişimine bir katkısı var mıdır? Nasıl bir etkisi olacaktır?

Yerli ve yabancı sermayeli zincir mağazaların sektörün gelişimine bir katkıları olduğunu söylemek çok doğru bir ifade değil, esasen söz konusu oluşumlar olmadığı dönemlerde de mesleğimiz  ve meslek adamlarımız gerek teknoloji gerekse de eğitim konusunda geçmişten beri ülke gelişim ortalamasının üzerinde bir performans sergilemiştir ve bu yarınlarda da böyle olacaktır. Ancak zincir mağazaların sahada rol almalarının bir etkisinin olmadığını da söyleyemeyiz. Hatta bu etki daha 5193 Sayılı yasa çıkarılırken bile kendisini göstermiş ve meslek bir dönem sağlık mesleğinden ticaret mesleğine doğru kayar olmuştur. Bugün için sevindirici olan mesleki temsilin Konfederasyon seviyesine taşınabilmiş olması ve bu vesileyle özellikle Ankara'da mesleğin bir sağlık mesleği olduğunun yetkililere yeniden kabul ettirilmesidir. Öte yandan bugün için ortaya çıkan bazı yasal düzenlemeler ve kamunun sağlık harcamalarında aldığı pozisyon zincir mağazaların hiç de hoşuna gitmeyecek bir şekil almıştır.

Bu sözlerinizle tam olarak neyi kastetmek istiyorsunuz?

Tam olarak söylemek istediğim şu; devasa ölçekli sermaye çevreleri devletin tabiri caizse narh tespit ettiği ve bir anlamda düzenleyici rol üstlendiği piyasaları sevmezler. Onlar için sosyal devlet ilkesi birinci planda değildir, önemli olan kar etmek ve bunu yaparken de kar realizasyonunu çok yukarılarda tutmak önemlidir ve bu nedenle de çok fazla ayak altında dolaşan rakip istemezler bu her zaman ve hemen hemen her sektörde böyle olmuştur, sadece bize özgü bir durum değil. Öte yandan çok küçük sermayeli geleneksel optisyenlik müesseseleri için ise devletin verdiği küçük destekler çok önemlidir. O yüzden birileri devletin gözlük ödemelerini kaldırmasını ister ve bunun için kulis yaparlarken diğer bir kesim ise bu desteğin artarak devam etmesini ister, elbette ki ikinci gruptakilerin istekleri çok daha geniş kitleleri yani devletin adına gözlük ödemesi yaptığı milyonlarca insanı daha fazla mutlu eder.



Peki sizce devletin gözlük için yaptığı ödeme artar mı?

Şayet bu soruyu toplam için soruyorsanız, evet toplamda devletin ödediği bedel zaman içinde artar ve artmaktadır. Ancak bu soru ile gözlük için ödediği cam ve çerçeve fiyatlarında bir artış olur mu demek istiyorsanız, kısa ve orta vadede böyle bir beklentim ve talebim olmadığını ifade etmek durumundayım. Devlet bugün için, özellikle de çeşitli sosyal güvenlik kurumları SGK adı altında toplandıktan sonra, sağlık güvencesi altında olan nüfusu fevkalade arttırdı. Yani geçmişte sadece prim ödeyenlerin sahip olduğu sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı artık herkesin sosyal güvencesi olmasa dahi ulaşabileceği bir temel hak halini aldı. İşte bu aşamada devlet birim gözlüğe çok para ödeyerek değil, ama; herkesi potansiyel gözlük kullanıcısı pozisyonuna taşıyarak gözlük kullanım oranında önemli bir sıçrama yaptırdı. Bu noktada kurumlar karşısında doğru bir pozisyon almak isteyen herkes, zam değil ama tıbbi gerekçeleri sabit olan ve kurum tarafından sadece tasarruf adına yapılan bir hatadan dönülmesini talep etmelidir. Yani +0.50 dpt gibi bir engel gözlük kullanıcısına karşı kurum tarafından eksik hizmet sunumu demektir ve bu konunun düzeltilmesi gerekir. Öte yandan gözlük hakediş zamanı ile ilgili olarak iki yıl uygulamasına geri dönülmelidir. Bu temel üzerinden yürütülecek çalışmaların sadece mesleki temsil örgütlerince yürütülmeyip, bu çalışmalara sendikaların ve meslek odalarının da taraf yapılması bence önemli bir gelişme olacaktır. Şöyle ki bizler gözlükçülerin meslek temsilcileri SGK karşısında esasen müteahhit gözlük firmalarının temsilcileri durumundayız. Bu çerçeveden bakınca bizlerin zam yada benzeri talepleri çok da cevap bulmuyor, dolayısı ile hak sahipleri ve onların sağlık hizmetleri konusundaki refahını arttırmak talebine yukarıda zikrettiğim STK'ların da ortak edilmeleri çok önemli.

Peki sizce süreç nasıl gelişir?

Az önce de söyledim; yerli ve yabancı zincirler hukuken ve sosyal politikalar açısından bekledikleri zemini yakalayamadılar. Her ne kadar agresif reklamlar ile tanınırlıklarını arttırmak için uzun süre mücadele ettilerse de konfederasyonun bu büyük sermaye gücüne karşın, sektörel çoğunluğun temsilciliğini haklıdan yana ve doğru taşıması sonucu reklam ve hareket alanları oldukça daraldı. Ayrıca geleneklerine ve alışkanlıklarına oldukça bağlı bir toplumda geleneksel mağazaların sahip oldukları zemini de yakalayamadılar. Tüm sevimli görünme çabalarına rağmen tüketici ile aralarında bir yakınlık kuramadılar. Ayrıca kurumsal firma olmanın gerektirdiği disiplini de oturtamadılar ve oturtamayacak görünüyorlar. Internet ortamındaki sektörel şikayetlere bakılırsa bu fark açıkça görülecektir. Ayrıca kendi reçetelerini üretecek sistemi de tüm çabalarına rağmen kabul ettiremediler. Evet, sahada varlıklarını inkar etmek mümkün değil, ancak orta ve uzun vadede piyasa analizlerini ve tercihlerini doğru koyan optisyenlik müesseselerinin sonuçta karlı çıkacaklarına yürekten inanıyorum.


Piyasa analiz ve tercihleri derken neyi işaret ediyorsunuz?

Evet bu konuyu biraz açmak lazım. Değişen ve yeni olan sadece perakende optisyenlik uygulamaları değil. Yani piyasayı sadece zincir mağazalar değişime zorlamıyor, işin bir de tedarik ayağı var. 2000’li yıllar markaların her zamankinden fazla öne çıktığı bir dönem oldu. Markaları elinde bulunduran tedarikçiler ise yeni bir pazar paylaşımı mücadelesi veriyorlar. Bir kısmı sadece toptancılık yaparken önemli bir kısmı ise toptancılıklarını perakende faaliyetleri ile de zenginleştirmek gayretindeler. Böylesi yeni bir pazar modelinde yalnız kalmak çok zor. Söz konusu pazarda kalıcı ticari ilişkiler kurmak her zamankinden daha zor. Korkarım bir süre sonra tedarik kanallarında cam da dahil olmak üzere birkaç piyasa oyuncusundan başkasını bulmak imkansız olacak. Bu noktada ise ilki 2011 yılında İzmir’imizde kurulan ve bu gün için sayıları üçü bulan kooperatifler öne çıkıyor.

Kooperatifler zincir mağazalar gibi güçlü alım birlikleri ve bugünden yarına piyasa dengelerini belirleyecek bir gücü işaret ediyorlar. Çok temel bir konuda ise zincirlerden ayrılıyorlar. Şöyle ki;  kooperatiflerin ortakları tabela birlikteliğine geçmiyorlar, bu şekildeki tavırlarıyla da özgünlüklerini ve çarşının sıcak mağazası olma özelliklerini kaybetmiyorlar. Ayrıca hedeflerini orta ve uzun vadeye yaydıkları için kooperatifler dışında kalan geleneksel mağazalar içinde bir tehdit oluşturmuyorlar. Bu şekliyle de sektörel dost oluşumlar oluyorlar. Bu noktada sahada bulunan optisyenlik müesseselerinin kooperatifler çatısı altında buluşmaları oldukça akılcı görülüyor. Bu noktada İzmir merkezli Gözkoop'un kurucu ortaklarından olduğumu da söylemeden geçemeyeceğim. Bu pencereden bakınca biraz komik olacak belki ama zincir mağazalar; ikisi yanyana gelemez denilen bir sektörde kooperatiflerin önünü açmaları açısından yararlı olmuşlardır denebilir. 

Peki kooperatifler sadece alım birlikleri midir ya da öyle mi kalacaklar?

Dışarıdan bakılınca öyle görülmekle birlikte aslında kooperatifler birer okul, ortak aklın yaşama olanağı bulduğu bir zemin ve bu, olan biteni anlamak ve geleceğe şekil verebilmek için çok ama çok önemli. Ortakları ve ortakları dışında kalan geleneksel mağazaları, birlikte çalıştığı ya da çalışmadığı tüm tedarikçileri huzurlu ve kazançlı bir geleceğe taşımak konusunda kontrolsüz hırstan arındırılmış, aklı rehber edinen ortaklaşa rekabete inanmış bir sigorta, belki de en iyi böyle tarif edilebilirler. 

Bir cemiyet temsilcisi olarak derneklerin geleceği ve yılların özlemi oda ve birlik konusundaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız?

Bu konu, anlatmaya neresinden başlayacağıma karar vermekte zorlanacağım bir konu, ancak şu kadarını söyleyerek başlamak isterim ki bugünün dernekçiliği dünün dernekçiliğinden çok ama çok farklı durumda. Geçmişte yılda bir kere Ankara'da Maliye Bakanlığı ziyaret edilir ve tamamen feodal ilişkiler ile cam ve çerçeve için iyi bir zam alınır ve görev tamamlanırdı. Dönem itibarı ile sahada mesul müdürle çalışan müessese sayısı yok denecek kadar azdı ve meslekte orijin birlikteliğinin getirdiği bir uyum iklimi hakimdi. 1992-1993 ruhsatlandırmaları, 2004'te çıkan 5193 sayılı Kanunumuz ülkedeki gözlükçü profilinin dipten değişime uğraması sonucunu doğurdu. Nihayetinde bugün itibarı ile her üç müesseseden ikisi mesul müdür ile çalışan teşebbüs sahiplerine ait mağazalar halini aldı. Dolayısı ile geçmişte derneklerin üyeleri aynı zamanda müessese sahipleriydi, oysaki bugün gelinen noktada üyelerinizin önemli bir kısmı bir patronaj altında çalışan mesul müdürler olmuştur.

Ve çok sık duyulan bir anlamsız serzeniş ortaya çıkmıştır: "dernekler ne işe yarıyor ki?" Evet bu soru düz bir mantıkla bakılınca çok da yersiz gibi görülmemektedir. Şöyle ki; size aidat ödeyen mesul müdür açısından bakılınca dernek kendisine bir fayda sağlamamaktadır. Çünkü dernek faaliyetleri mağaza sahibi işverene yaramakta birlikte, öte yandan işveren ise kendisinin üye olmadığı bir dernek için mesul müdürü adına aidat ödemek istememektedir. Ve fakat ne kadar gariptir ki bu mantık sorgulanmaya başlayınca kendi içindeki mantıksızlığı ortaya çıkarmaktadır. Evet tüzüklerimiz gereği üyelerimiz fertlerden yani gözlükçü ve optisyenlerden oluşmaktadır, ancak sağladığımız imkanlar mesul müdürlerimiz kadar müessese sahiplerine de fayda sağlamaktadır.

Ancak, son dönemde sayıları hızla artan okul mezunu genç meslektaşlarımız başta olmak üzere, çok sayıda meslektaşımız sahada Kanun, Yönetmelik ve sözleşme tanımayan firma sahiplerinin yanlış uygulamalarından dolayı zarar görmüş durumdadırlar. İşte derneklerin bu ve benzeri uyarıları bu çevrelerde bir dernek düşmanlığı yaratmış ve mesul müdürlerinin dernekleri ile olan ilişkileri bilinçli ve kasıtlı olarak kesilmek istenmiştir. Bu çevrelere göre dernekler Sendika gibi çalışarak işlerini bozmaktadır, bu noktada evet mesul müdürleri ikaz ediyor ve hak mahrumiyetlerine uğramalarına engel olmaya çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Sadece kendi adıma söyleyebilirim ki; yılbaşından bu yana mesul müdürlük yaptıkları firmaların hukuk dışı uygulamalarına istemeden alet olmuş sayısız meslektaşıma rehberlik hizmeti verdim ve davalarda bilirkişilik yaptım. Şu an bizden çok şey bekleniyor ve işin doğası gereği herkesin önceliği farklı. SGK hastanesi karşısındaki meslektaş cam ve çerçeve fiyatlarında artış sağlamamızı, AVM'de mağazası olan teşebbüs sahibi Pazar günü de dahil olmak üzere mesul müdür aranmadan rahatça çalışabilmesine göz yummamızı, hasbelkader iki ya da üç mağaza açabilmiş bir işletme sahibi istediği gibi reklam yapabilmesi için olur vermemizi, ya da optisyenlerin kamuda istihdamı için çalışmamızı isteyebiliyor.

Hatta geçenlerde bir meslektaşımız internet üzerinden Dağlıca'da yaşanan elim terör olayından sonra, elli otobüs tutup Dağlıca'ya gidip teröre tepki vermemizi dahi istedi. En vahim olanı da internet derneklerine ve Yönetim Kurullarına yetişmektir. Düşünebiliyor musunuz; Türk Silahlı Kuvvetlerinin 24 saat sonra ulaşabildiği bir noktaya, hem de elli otobüs dolusu kabaca 2000 kişi gideceksiniz, nerede organize olacaksınız, nerede yatıp kalkacaksınız, ne yiyip içeceksiniz? Tüm Türkiye derneklerinin kasalarını boşaltsanız bulamayacağınız 150-200 bin lira bulup, harcayacaksınız. Bunun için gereken ve alamayacağınız izinler için uğraşacaksınız. Belki de yeni bir olayın provokasyonuna malzeme olacaksınız. Bu akla uyup Dağlıca’ya gitmezseniz de otuz kırk yıllık meslek ve çalışma hayatı neticesinde edindiğiniz, arabanız yatınız (ki Allaha şükür yazıya konu olan mal varlığı ile ilgim yok) size haram olacak. Kısaca herkesin beklentisinin farklı olduğu bir ortamda verilen mücadele ortak duyguların mücadelesi olmaktadır ve bu mücadelenin maddi enerjisi de üyelerimizin aidat ödemelerine ve bazı sponsorluklara dayanmaktadır. Gücünün sınırı da buraya kadardır.

Özetle Derneklerin neye yaradıklarını ve ne gibi büyük operasyonlara imza attıklarını Opak Lens'in Anadolu'da yaptığı muhtelif toplantılarda bizzat anlatma imkanı buldum. Dernekler öncelikle mesleğin ve devamında meslektaşın korunduğu zeminlerdir. Bu manada önce insan diyebilirsiniz ama, mesleğin onurunu ve geleceğini savunmazsanız, bir meslektaşınızı savunacak zemin de bulamazsınız.

Oda konusuna gelince, yıllardır anlatmakta en büyük zorluğu çektiğimiz konudur. Bu konuda zaman zaman ciddi mesafeler alınmış olsa da, itiraf etmeliyiz ki; dernek disiplinini dahi içselleştiremeden oda zeminine taşınmamız şu aşamada siyasi konjonktür de dikkate alınırsa kısa vadede zor görülüyor.

Peki optisyenlerin kamuda istihdamı için bir girişiminiz var mı? Konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?

Bu konuda düşüncelerimi farklı mecralarda daha önce de dile getirmiş ve hatırı sayılır derecede tepki almıştım. Her konuda olduğu gibi bu konuda da hamaset yapmak ve optisyen kardeşlerimin kamuda istihdamı için elimizden geleni yaptığımızı en azından kendi adıma söyleyemeyeceğim. Optisyenler, kamuda istihdam edilebilir mi, olabilir. Ancak, sağlığın diğer alanlarında olduğu gibi masa başı istihdama çok sıcak bakmıyorum. Optisyenlerin esas istihdam alanları ya açacakları mağazaları ya da çalışacakları optisyenlik müesseseleri olmalıdır diye düşünüyorum. Bu noktada kanun ve yönetmeliğimiz de yıllardır aynı şeyi söylüyor. Şöyle ki; bir optisyenlik müessesesinde gözlükçü ya da optisyen sıfatına sahip ikinci ya da üçüncü bir personel, "Personel Çalışma Belgesi" tanzim edilmek kaydıyla çalışabilir. Ne var ki saha uygulamalarında ne yazık ki akademik eğitim almış ve yeterlilikleri onaylanmış optisyenler yerine alaylı kalfalar hala tercih edilmektedir.

Bu noktada okullarda verilen eğitimlerin ve staj içerik ve sürelerinin gözden geçirilmesinde fayda vardır. Üniversiteler yetiştirdikleri elemanların piyasada neden kabul görmediğini sorgulamak durumundalar. Ancak, bu durum da maalesef mesleğimize özgün bir durum değil, genel eğitim politikalarımızın bir sonucudur. Bu ara şu tespiti de yapmakta fayda var; internet ortamında 23 yıldır ataması yapılmayan sağlık personeli olarak işaret edilen optisyenlerin, okul ve kontenjan sayılarındaki anormal artışlar öncesinde geride kalan son birkaç yıla kadar böyle bir taleplerinin olmadığına da işaret etmek gerekir. 

Çarşıda pazarda satılan numaralı ve güneş gözlükleri ve internet üzerinden başta lens olmak üzere yapılan optik ürün satışları için ne diyeceksiniz?

Bu konunun Sağlık Bakanlığının zabıta tedbirleri ile çözülemeyeceği çok açıktır. Problemin kaynağında çözümü için, ithalatının denetim altına alınması ve bunun gerçekleşebilmesi içinse, ihtisas gümrüklerinin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu konuda Konfederasyonun girişimleri olduysa da maalesef siyasi konjonktürdeki sıkıntılar nedeniyle bir sonuç alınamadı. Bu aşamada hayata geçmesi halinde tıbbi cihazların yurda giriş ve dağıtımını ve nihayetinde son tüketiciye ulaşana kadarki süreci denetim altına alacak olan ürün takip sistemi bir çözüm olacak gibi gözüküyor.

Aynı konu internet üzerinden satışı yapılan ve bu haliyle de maalesef denetlenemeyen kontak lensler için de geçerlidir. Burada değerli Taylan KÜÇÜKER hocamın sıklıkla kullandığı bir ifadeye atıfta bulunmak isterim "internet optisyenlik müessesesi değildir". Bu vesile ile internet üzerinden yapılan lens satışlarına karşı tutarlı duruşundan dolayı Opak Lens ailesine de teşekkür ederim.

Son olarak mevcut optisyenlik müesseselerine ya  da mesleğe yeni girecek meslektaşlarımıza neler söylemek istersiniz?

Öncelikle şunu söylemek isterim; mevcut pazarı birlikte büyütecek ve bu manada da birlikte büyüyeceğiz. Bu cümleden ortaklaşa rekabet kavramını öğrenmemiz gerekecek. Devamında zincir mağazalar ve geleneksel mağazalar ayrımının gitgide belirginleştiği bir ortamda butik mağaza avantajlarının korunması, öte yandan da güçlü alım birlikleri oluşturulması için kooperatiflere ilgi gösterilmesi, orta ve uzun vadede karlılığın yakalanmasını sağlayacaktır. Ancak, bu tek başına yetmez. Mağazalardaki personellerimizin küçük fedakarlıklar ile ehil ve yetkili personellere dönüştürülmesi önümüzdeki dönem kaçınılmaz olacaktır. Ve elbette örgütlü mücadele için cemiyetler ile yakın ve samimi ilişkiler kurmak, cemiyetlerin rehberlik hizmetlerinden yararlanmak ve son olarak da ülkesine ve meslektaşlarına dost tedarikçileri doğru tespit etmek de kendilerine fayda sağlayacaktır.

Bu söyleşi ile kısmen de olsa mesleki tespit ve öngörülerimi ifade etme fırsatını bir kez daha yakalamış olmam dolayısı ile siz Optik Gazete’ye teşekkür eder yararlı ve taraflı yayınlarınızın devamını dilerim.


Keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Katkıları ve değerli görüşleri için, Sayın GİZER’e Optik Gazete olarak teşekkürlerimizi sunarız.





İlgili Galeriler
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fatih İşçimen - 9 yıl önce
“Söz söyleyen kemal sahibi olursa, marifet ve hakikat sofrasını serdi mi, o sofrada her türlü yemek bulunur. Herkes orada gıdasını bulur.” Hz. Mevlana
Avatar
Erol Aydoğan - 9 yıl önce
Değerli abim ve mevkidaşım Nuri Gizer'e yapıcı ve dobra röportajından dolayı teşekkür ederim.
Geçmişi, bu günü ve geleceği mesleki açıdan çok iyi analiz etmiş.
Optik Gazeteye mesleki STK lara verdiği bu imkandan dolayı teşekkür ederim.
Avatar
Selahattin durak İlknur optik - 9 yıl önce
Nuricim. Mesleki pıroblemlerimizi Çözümü hususunda mükemmel bir Söyleşi olmuş kutlarım
Avatar
Taylan KÜÇÜKER - 9 yıl önce
Nuri başkanım ,kalemine diline sağlık ,muhteşem röportaj olmuş
Avatar
Turgut Çakar. - 5 yıl önce
Kullanılan dilin farklılığı kendini gösteriyor. Keyifli bir sohbet olmuş.
Avatar
Atilla karip - 5 yıl önce
Çok keyifli bir harikulade yazı metni olmuş,aslında sektörün tekrar oturup düşünmesi ve karar vermesi konusuna ışık tutacak konular işaret edilmiş.
Kutlarım...
Avatar
Turhan Bakırcı - 5 yıl önce
Nuri kardeşim okudukça okumak istedim eline kalemine sağlık tebrik ederim.
Avatar
Ersin Diler - 5 yıl önce
Yine çok güzel bir söyleşi.Devamını geciktirme başkanım sağlıcakla kal